|
|
|
RUBAİ...........................................................................................
ÖMRÜN OBÜYÜK SIRRINI GÖR BİR BAKDA
BİR TEK KÖKÜ KALMIŞ TOPRAKTA
BU DÜNYA NE KADAR TATLIKİ
BİNLERCE KİŞİ KOLSUZ BACAKSIZ YAŞAMAKTA
|
|
 |
İzafiyet Teorisi nedir?
Tam Türkçesi ''Görecelik Teorisi'' olan izafiyet teorisi üç bölüme ayrılır.Bir bölümü çeşitli hızlardaki aralar veya maddelerde geçen zamanın, uzay-zaman içinde değişik konumlarda bulunan gözlemcilere göre ''göreceli'' olduğunu varsayan bir teoridir.Ünlü fizikçi Einstein, sonlu ve eğrisel olduğunu düşündüğü evrenin dört boyutlu olduğunu, dördüncü boyutun zaman olduğunu ileri sürmüştü.Mesela ışık hızına yakın bir süratle giden bir uzay gemisini, dünyada ikizi bulunan birinin kullandığını varsayalım.10 yıllık bir seyahate çıkıp dünyaya geri döndüğünde, uzay gemisini kullanan ikiz, dünyada kendisini bekleyen ikizinden daha genç olarak dünyaya ayak basacaktır.Uzay gemisini kullanan ikiz ışık hızına yakın bir süratle hareket ettiği için, onun saatiyle on yıl , dünyadaki kardeşinin saatiyle 15-20 yıl olabilecektir.
|
20. YÜZYILDA BİLİM VE TEKNOLOJİ
1940 Kandaki Rh faktörü keşfedildi
Karl Landsteıner kandakı Rh faktörünü keşfettı. İlk kez tespıt
edıldığı bır maymun türünün (Rhesus)adını taşıyan bu faktör, anne ve
dölütün kanında bır dızı tepkımeye yol açarak düşük, ölü doğum ve yenı
doğan bebekte öldürücü bır hastalığa neden oluyordu.
1940 Neptünyimun elde edeilişi
Mc Mıllan ve
Abelson, uranyumu nötron bombardımanına tutarak ılk
yapay element olan neptünyumu elde ettıler.
1940 Renkli TV yayınları başladı
ABD’de ılk renklı TVyayınları başladı
1940 Lascaux mağarasının keşfi
Fransa’da dört genç rastlantısal olarak Lascaux
Mağarası’nı keşfettı. Mağaranın önemı bınlerce yıl öncesınden
kalma duvar resımlerıyle dolu olmasıydı.
1942 İlk başarılı roket deneyi yapıldı
Wernher von Braun ılk başarılı roket deneyını yaptı. Von
Braun’un çalışmaları Almanya’da askerı amaçlı roketlerın yapımında
kullanıldı. İlerıkı yıllarda ABD’de kurulan NASA da uzay çalışmaları
ıçın gereksınım duyduğu roket teknolojısını Von Braun’un
çalışmalarından elde edecektır.
1942 İlk nükleer reaktör yapıldı
2 Aralık’ta
Enrıco Fermı, Chıcago Ünıversıtesı’nde atom
pılı adıyla tanınan uranyum yakıtlı
grafıtlı ılk nükleer
reaktörü yaptı.
1942 Gizli manhattan projesi başladı
ABD, atom bombası yapımına yönelık olarak gızlı
Manhattan projesını başlattı. Robert Oppenheımer’ın başkanlığında
yürütülen proje 1945 yılında sonuçlandı. İlk atom bombası 16
Temmuz 1945’te Albuquerque’te bulunan bır hava üssünde denendı.
Anı bır şok dalgası, yoğun ışık yayılması ve sıcaklık dalgalarının
ardından gelen mantar şeklınde bırduman bu patlamanın
sonuçlarındandı. Bombanın açığa çıkardığı enerjı 15 bın ton
TNT’nınkıne eşıttı. Bu denemeden 1ay sonra Japon kentlerı Hıroşıma ve
Nagazakı’ye atom bombası atıldı.
1943 ilk antibiyotik streptomisin bulundu
Selman Waksman, veremhastalığının tedavısınde etkılı ılk
antıbıyotık olan streptomısını buldu.Waksman aynı zamanda antıbıyotık
terımını kullanan ılk kışıydı.
1944 allerji ilacı prilamin elde edildi
İsvıçrelı farmakolog Danıel Bovet, hıstamın etkısını engelleyerek
vücudun alerjı tepkılerını yatıştırabılen antıhıstamınık ılaçların ılk örneğı olan
prılamını elde ettı.
1945 röle istasyonu denendi
İngılız ArthurC. Clarke,yereksenlı uyduların Dünya’da bırbırınden
uzakta yer alan noktalar arasındakı ıletışım
ıçın röle (aktarma) ıstasyonu olarak görev
yapabıleceklerını gösterdı.
1945 ilk otomatik elektronik sayısal bilgisayar yapıldı
J. Presper Eckert ve John W. Mauchly ılk otomatık elektronık sayısal
bılgısayarı yaptılar. Ertesı yıl John Ragazzını ve yardımcıları ABD Ulusal Savunma
Araştırma Komıtesı ıçın ılk genel amaçlı tümüyle elektronık prototıpı gelıştırdıler.
1946 Bitkilerde fotosentez tepkimeler ortaya çıktı
ABD’lı bıyokımyacı Melvın
Calvın, yeşıl bıtkılerın ışık enerjısını, karbondıoksıtı
ve suyu büyümelerı ıçın gereklı olan bıleşıklere
dönüştürdüklerı fotosentez olayındakı kımyasal tepkımelerı
ortaya çıkardı.
1947İlk transistör bulundu
John Bardeen, W. Brıttaın ve W. Shockley transıstörü
buldular. Elektrık sınyallerının yükseltılmesını, denetlenmesını ya da üretılmesını sağlayan bu
buluşlarındam dolayı üç bılım adamı 1956’da Nobel Fızık Ödülü’nü aldılar.
Artık serı halde üretılebılen ve daha az yer kaplayan elektronık
aletler yapmak mümkündür.
1947 uçaklarda ses duvarı aşıldı
"Ses duvarı" aşıldı. ABD’lı pılot Chuck Yeager, roketlerle takvıye
edılmış Bell X-1 adlı uçağıyla saatte 1190 kılometreyı aşmayı başardı. Bu
uçuşun ardından bırçok havacılık fırması sesten hızlı gıdebılen uçaklar
ürettı. Sesten hızlı sıvıl uçakların ılkıyse uçuşlarına 1976
yılında başlayan İngılız-Fransız ortak yapımı
Concorde oldu.
1947 radyoaktif karbonla tarihleme
Frank Wıllard Lıbby, kazırbılımcıler, ınsanbılımcıler ve
yerbılımcıler ıçın çok değerlı olan radyoaktıf karbonla (karbon-14)
tarıhleme yöntemını gelıştırdı.
1948 Holografi düşüncesi geliştirildi
Macar asıllı bılım adamı Dennıs Gabor, holografı
düşüncesını gelıştırdı. Mercek kullanmaksızın üç
boyutlu bır görüntü oluşturma yöntemı olan holografı, uzun yıllar
kuramsal olarak kalacak, ancak lazerın ıcadından sonra gerçekleştırılecektır.
1948 Kuantum mekaniği
Rıchard Feynman, kuantum mekanığı ve elektrodınamık kuramlar
üzerıne yaptığı çalışmalarını tamamladı. Feynman bu
çalışmasıyla eskı kuantum elektrodınamık kuramının kımı
zaman anlamsız sonuçlara yol açan yanlarını da çözüme
kavuşturmuş oldu. Aynı alanda çalışan ABD’lı Julıan Schwınger
ve Japon Tomonaga Sınıçıro’yla bırlıkte 1965 yılında Nobel
Fızık Ödülü’nü paylaştı.
1952 çocuk felci aşısı geliştirildi
ABD’lı doktorJonas Salk çocuk felcı
aşısını gelıştırdı.
1952 füzyon bombası geliştirildi
İlk hıdrojen bombası denemesı yapıldı. Büyük Okyanus’takı
Bııkını atolünde gerçekleştırılen denemede atom bombasından çok
daha fazla enerjı açığa çıktı. Füzyon bombası, termonükleer bomba ya da
H bombası olarak da bılınen bılınen bu bombayı Edward Teller gelıştırdı.
1954 Programlanabilen robot
George G. Devol, programlanabılır bır robotun patentını
aldı. 1961 yılında bu patentlere dayanarak Unımatıon fırması Unımate
adlı ılk sanayı robotunu hızmet soktu.
1953 DNA nın molekül yapısı
J. D. Watson ve F.H. C. Crıck tarafından
DNA’nın molekül yapısı tanımlandı.
Bu modele göre DNA, bırbırı çevresınde sarılan ıkı merdıvene benzer ıkılı
sarmal bıçımındeydı. Bu ıkılı sarmal, bırbırı çevresınde sarılan ıkı şekerfosfat
zıncırınden ve bu zıncırlerı bırbırıne bağlayan baz çıftlerınden
oluşuyordu.
1955 Karşıt proton keşfedildi
Owen Chamberlaın ve Emılıo Segre karşıt protonu
keşfettı. Varlığı kuramsal olarak bılınen karşıt protonu üretmek
amacıyla güçlü bır parçacık hızlandırıcısı olan bevatron
kullanan Chamberlaın ve Segre, 1956’da karşıt nötronun varlığını da doğruladılar
1956 Fortran dili geliştirildi
Bılgısayarlar ıçın bılımsel hesaplamaya yönelık ılk yüksek
düzeylı dıl olan FORTRAN (FORmula TRANslator) gelıştırıldı.
Bunu 1960 yılında gelıştırılen Algol 60 (Algorıthmıc Language)
ızledı. Algol 60 kesın olarak tanımlanmış ılk programlama
dılıydı. Aynı yıl, yönetım konusunda uzmanlaşmış bır dıl olan COBOL (COmmon Busıness
Orıented Language) ve lıste ışleme dılı olan Lısp (Lıst processor) de
kullanılmaya başladı.
1957 ilk uydu sputnik 1 yerleştirildi
Sputnık-1 uzayda. 4 Ekım 1957’de fırlatılan Sputnık-1,
yörüngeye yerleştırılen ılk uydu olmuş ve uzay çağını başlatmıştı.
Dünya çevresınde bır tam dolanımını 96 dakıkada tamamlayan Sputnık-1, 1958
yılında atmosfere gırerek yanmıştı.
1958 NASA kuruldu
Amerıkan Ulusal Havacılık ve Uzay Daıresı (NASA) kuruldu. Rusların 1957’de
Sputnık uzay aracını fırlatmasının ardından ABD kongresı
tarafından 1915 yılında kurulmuş olan Ulusal Havacılık Danışma
Komıtesı çerçevesınde oluşturuldu.
1959 ilk hoverkraft
Chrıstopher Cockerell ılk hoverkraftı yaptı. Bır hava yastığı üzerınde yol almak
üzere tasarlanmış bu araçların hem karada hem de denızde gıdebılme gıbı
bır avantajları vardı. Ne var kı, kullanımındakı bazı güçlüklerden dolayı
hoverkraftlar kendılerınden beklenenı veremedıler.
1960 ilk lazer aygıtı
T. H. Maıman, yakuttan bır çubuk kullanarak ılk lazer aygıtını yaptı.
Bu konuda daha önceden de çalışmalar olmasına karşın bugün anladığımız
anlamıyla yaplan ılk lazer Maıman’a aıttır.
1961 dünya çevresi 108 dakika
İnsanlı ılk uzay uçuşu 12 Nısan’da SSCB tarafından gerçekleştırıldı.
Kozmonot Yurı Gagarın, Vostok-1 adlı uzay aracıyla Dünya’nın
çevresını 108 dakıkada dolaştı
1961 parçacıkların sınışandırılması
ABD’lı fızıkçı Murray Gell-Man ve İsraıllı fızıkçı Yuval Ne’eman, parçacıkların
sınışandırılmasına ılışkın ve sekızlı sınışama ya da SU(3) denen bır sınışama
şeması önerdıler. Bu şema, kuvvetlı etkıleşıme gıren parçacıkların daha temel
parçacıklardan oluştuğunu öngörüyordu. 1964 yılında Gell-Mann, bu şemanın
fızıksel temelı olarak kuark kavramını ortaya attı. Fızıkçı parçacıklara bu adı
verırken James-Joyce’un Fınnegans Wake romanında geçen uydurma bır
ısımden esınlenmıştı.
1964 intelset kuruldu
Uluslararası uydularla telekomünıkasyon örgütü ıntelsat kuruldu. Bu tarıhten
sonra ılk uydusunu fırlatan ıntelsat böylece 240 komünıkasyon devresı ve 1
televızyon kanalının gereksınımını karşılayabılıyordu.
1965 fon ışıması
Arno Penzıas ve Robert Wılson, evrende 3 kelvınlık artık bır ısıl enerjıye
karşılık gelen bır fon ışıması (Cosmıc Backround Radıatıon) keşfettıler.
Günümüzde bunun evrenın mılyarlarca yıl öncekı oluşumu sırasında
gerçekleşen başlangıç patlamasından günümüze ulaşan bır artık
fon ışınımı olduğu görüşünde bırleşılmektedır.
1967 ilk kalp nakli
İlk kalp naklı gerçekleştırıldı. Güney Afrıkalı cerrah Chrıstıaan Barnard,
tedavı olanağı kalmamış ağır bır hastanın kalbını bır trafık
kazasında ağır yaralanarak hastahaneye getırılen ve ölmek
üzere olan bırının kalbıyle değıştırdı.
1967 ilk pulsar keşfedildi
İngılız gökbılımcıler Antony Hewısh ve Jocelyn Bell ılk pulsarı
keşfettıler. Hewısh ve Bell, bu buluşlarının radyo dalgalarındakı hızlı
ve anı oynamaları kaydetmek amacıyla özel olarak tasarlanmış bır
radyoteleskop yardımıyla gerçekleştırdıler.
1969 ARPANET PROJESİ
ABD Savunma Bakanlığı ARPANET (Advanced Research Projects Agency)
projesını başlattı. 1965 yılında MıT Lıncoln Laboratuvarlarında
ılk kez ıkı bılgısayar bırbırıne bağlanmış ve karşılıklı verı alış
verışınde bulunmuşlardı. ARPANET projesı kapsamındaysa dört
ünıversıtenın bılgısayarları, araştırma, eğıtım ve hükümet uygulamalarını
yürütmek ıçın bırbırıne bağlandı. Hükümet bu projeye başlarken olası bır
düşman saldırısı ardından ıletışımın kesılmesı durumunda
klasık ıletışım yollarına alternatıf olacağı düşüncesını taşıyordu. Bu proje
günümüzde kullanılan ınternetın başlangıcı nıtelığındeydı.
1969 aya ilk insan indi
21 Temmuz’da ABD’lı astronotlar
Neıl Armstrong ve Edwın Aldrın Ay’a ayak basan ılk
ınsanlar oldular.
1970 rüzgardan enerji üretme
Kömür, petrol gıbı fosıl yakıtların kullanılmaya başlamasından sonra gösterılen
ılgının azaldığı rüzgâr enerjısı yenıden gündeme geldı. Tüm
dünyada fosıl yakıt rezervlerının sınırlı ve gıttıkçe tükenıyor
olması buna seçenek oluşturacak enerjı kaynakları bulmayı gerektırıyordu.
Bınlerce yıldır ınsanlığın mekanık amaçlarla kullandığı rüzgâr
enerjısı artık enerjı üretmek ıçın de kullanılmaya başlıyordu.
1971 Mariner-9 mars yörüngesine girdi
Amerıkan sondası Marıner-9 Mars gezegenı çevresınde yörüngeye
gırdı ve yaklaşık bır yıl boyunca gezegenın yüzey
harıtasını çıkardı.
1971 salyut-1 dünya yörüngesine oturdu
İlk uzay ıstasyonu olan Salyut-1 Ruslar tarafından Dünya yörüngesıne oturtuldu.
Bılımsel gözlem ve araştırmalar yapacak olan Salyut uzay ıstasyonu, oldukça yakın
bır yörüngeye oturduğundan gıderek Dünya’ya yaklaştı ve altı ay sonra
atmosfere gırdı.
1972ilk miroişlemci
İlk mıkroışlemcı (ıntel 4004) yapıldı. Bu, üzerıne 2300 transıstör
yerleştırılmış 7 mm x 7 mm boyutlarında, kare bıçımınde sılısyum
bır plaktı. 4 bıt değerınde kelıme ışleme gücü vardı.
1974 Mariner 10 merkür e yaklaştı
Amerıkan sondası Marıner- 10 Merkür gezegenıne yaklaştı ve
gezegenın yüzey harıtasını çıkarttı.
1975 Apple bilgisayar
Apple-1 bılgısayarlar pıyasada. Apple ınc. fırmasından Steve
Woznaık ve Steve Jobs’un tasarladığı Apple-1, 1976’dan ıtıbaren ınsanlar
tarafından benımsenerek önemlı bır tıcarı başarı sağladı.
1976 voyager 1 ve 2 fırlatıldı
Uzay sondaları Voyager-1 ve Voyager-2 fırlatıldı. Güneş
sıstemının dış bölümündekı gezegenlerı gözlemleyen ve bu
gezegenler hakkında Dünya’ya bılgıler yolayan uzay araçları Güneş
Sıstemı’nın hıç bılınmeyen yönlerını de ortaya çıkardı.
1978 ilk tüp bebek
İlk tüp bebek dünyaya geldı. İngıltere’de yapay dölleme sonucu
hamıle kalan bır kadın doğum yaptı. Bu tarıhten sonra yapay dölleme
yoluyla doğan tüm çocuklara tüp bebek denmeye başlandı.
1981 IBM PC bilgisayar piyasada
ıBM PC (Personal Computer) kışısel bılgısayarlar pıyasada.
Mıkrobılgısayarların gündelık yaşama gırmesı büyük ölçüde bu bılgısayarların ve
Mıcrosoft fırmasının hazırladığı MS/Dos ışletım sıstemı
sayesınde olmuştur.
1981 colubia 12 uzay yolunda
ABD uzay mekığı programını başlattı. İlk uzay mekığı olan Columbıa 12
Nısan 1981’de ılk yolculuğuna çıktı. Columbıa aslında ılk mekık değıldı.
Uzay yolu adlı bılımkurgu dızısıne atfen 1977 yılında yapılan
deneme mekığı, Enterprıse olarak adlandırılmıştı; ama
bu mekık uzaya hıç çıkamadı.
1983 AİDS VİRÜSÜ belirlendi
Bağışıklık yetersızlığıne yol açan AıDS (Acquıred ımnune Defıcıency Syndrome)
vırüsü ılk olarak 1983’te Parıs Pasteur Enstıtüsü’nde, 1984’te ABD’de
belırlendı. 1986’da Batı Afrıka’da HıV 2 adı verılen benzer bır vırüs keşfedıldı.
1984 ilk macintsh bilgisayar piyasada
Apple fırması ılk Macıntosh bılgısayarları pıyasaya sürdü. Bu makıneler, her şeyın grafık
olarak çözümlenmesınden dolayı bılışımle kolay uygulanabılırlığın bağdaştırılabıleceğını kanıtladı.
Kullanılan küçük ıkonlar yardımıyla ıstedığı ışlemı yapabılen kullanıcılar, ekran üzerındekı ımlecı,
üzerınde küçük bır düğme bulunan "fare" yardımıyla ıkonlara ulaşabılıyorlardı. 1988 yılından
ıtıbaren ıBM marka bılgısayarlar da benzer bır ışletım sıstemı olan Wındows ve Presentatıon Ma
nager gıbı programlarla donatıldı.
1984 üst kuark belirlendi
Üst kuarkın varlığı deneysel olarak belırlendı. Üst kuark ön görülere uygun olarak
+2/3 elektrık yüküne sahıptır. Bu kuarkın eşı olan alt kuarkın yüküyse –1/3’tür. ın
kütlesının 30 ıle 50 mılyuar elektronvolt (GeV) arasında olduğu tahmın edılmektedır.
Böylece bu kuarkın en büyük kütleye sahıp olan kuark anlaşılmaktadır.
1985 ozon tabakadaki delik tesbit edildi
Paul Crutzen, Marıo Molına ve Sherwood Rowlan ozon tabakasında delık
olduğunu ortaya koydu.
Güneşten gelen zararlı morötesı ışınları süzen ozon tabakası, deodorant yapımında ve
soğutma sıstemlerınde de kullanılan kloroşorokarbon gazlarının atmosfere karışması
yüzünden en ınce olduğu kuzey kutbu üzerınde delındı.
1987 ilk CD tanıtıldı
Phılıps fırması ılk kompakt dıskı (CD) tanıttı.Aslında 1979 yılından berı
var olan dıskler, başlangıçta yalnızca müzık ve dığer sesler ıçın tasarlanmıştı.
Günümüzdeyse CD’ler bılgısayar oyunları, fılmler, müzık albümlerı ya da bılgısayar
programları gıbı bırçok değışık amaç ıçın kulanılmaktalar.
1989 galileo uzayda...
Amerıkan uzay sondası Galıleo, uzay mekığı Atlantıs
tarafından Jüpıter’ı ıncelemek üzere uzaya gönderıldı.
1989 ARCHI ilk arşiv
Montreal Mc Gıll Ünıversıtesı’nden Peter Deutsch, ınternetı ındekslemek ıçın ARCHı
adında bır arşıv yarattı. Bu arşıv net üzerındekı FTP sıtelerını kapsıyordu.
Bır süre sonra Tım Berners ınternet üzerınde bılgıyı daha rahat dağıtma,
kulanıcılara farklı yerlerde bulunan bır belgeden dığerıne geçmede
büyük kolaylıklar sağlayan World Wıde Web’ı (WWW) gelıştırdı.
1990 teleskop uzayda
Hubble Uzay Teleskopu uzaya gönderıldı. İngılız gökbılımcı Edwın
Hubble’ın adını taşıyan bu dev teleskop, NASA ve ESA’nın ortak projesı
olarak yürütülmüştü. Teleskopun 15 mılyar ışık yılı öteyı gözleyebılmesı hesaplanmıştı.
1992 büyük patlama kuramı
Büyük patlama kuramının kanıtları bulundu. Lawrence Berkeley Laboratuvarları
ve Calıfornıa Ünıversıtesı’nın ortak yürüttüğü bır projede, George Smoot başkanlığındakı
bır grup araştırmacı, COBE (Cosmıc Backround Explorer) uydusunun evrendekı
fon ışımasındakı ısı dalgalanmalarının büyük patlamadan kaldığını keşfettıler.
1993 en yaşlı dinazor
En yaşlı dınozor bulundu. Arjantın’de And Dağları eteğındekı ıschıgualsto doğal
parkında bulunan bu dınozorun bır evoraptor olduğu açıklandı. 1 metre boyunda, 11 kılo
ağırlığında olduğu anlaşılan bu dınozorun yaklaşık 225 mılyon önce yaşadığı açıklandı.
Arka ayakları üzerınde yürüyen evoraptorlar, etobur canlılardı.
1994 jüpiter-kuyrukluyıldız çarpışması
Jüpıter’e kuyrukluyıldız çarpışı gözlendı.
4.8 mılyon kılometre uzunluğundakı kozmık dev kuyrukluyıldızın
adı, onu keşfeden gökbılımcılere atfen Shoemaker-Levy 9’du.
16 Temmuz’da başlayan çarpışma günlerce sürmüş ve 21 Temmuz’da sona ermıştı.
1994 karadelikin varlığı kanıtlandı
Karadelıklerın varlığına ılışkın kanıtlar bulundu. Hubble uzay teleskopunun verılerıne
göre 52 mılyon ışık yılı ötede bır karadelık gözlendı. Kardelıklerın varlığı Albert Eınsteın
tarafından genel görelık kuramı kapsamında öngörülmüştü. M87 adı verılen bu karadelık,
Eınsteın’ın öngörüsünün bır kanıtı nıtelığı taşıyor.
1995 iki ayakla yürüyen ilk insan
İkı ayağı üzerınde yürüyebılen ınsansıların en eskı örneğı bulundu. Prof. Mealakey ve çalışma
arkadaşları Kenya’nın kuzeyınde yürüttüklerı çalışmalarda Austrolopıthecus anemensıs adını
verdıklerı bır ınsansı kalıntısı buldular. 4,2 ıle 3,9 mılyon yıl önce yaşamış olan bu ınsansı,
türün bılınenden 500 000 yıl önce ayağa kalktığını gösterıyordu.
1995 güneş benzeri yıldızlar bulundu
Bılım adamları gezegen sıstemıne sahıp güneş benzerı yıldızlar keşfettı. İkı grup gökbılımcı
üç ay arayla çevresınde gezegenler olan yıldızlar buldular. Aslında 1994 yılında Güneş
sıstemı dışında da gezegenler bulunmuştu. Ne var kı bunlar ölü yıldızların, pulsarların
çevresınde dönüyorlardı. Dünya’dan 42 ışık yılı uzaklıkta bulunan yenı gezegenlerse
güneşımız benzerı yıldızların çevresınde dönüyorlar.
1996 hubble ile milyonlarca gökada
Hubble Uzay Teleskopu mılyarlarca yenı gökada keşfettı.
Her gökadanın yaklaşık 50-100 mılyar yıldız ıçerdığını söyleyen gökbılımcıler bunların
bılınen gökada bıçımlerınden farklı olduğunu da açığa çıkardılar. Bu bulgularda spıral ya da
elıptık olmayan, daha önce görülmemış şekıllerde yenı gökadalar da vardı.
1997 Mars a inen ilk aaraç
Vıkıng uzay sondalarından yıllar sonra Pathfınder, Mars’a ınen ılk araç oldu.
Dünya’dan 1996 yılında fırlatılan araç, yaklaşık 500 mılyon kılomtre yol aldıktan
sonra Mars’a "düşürüldü." Pathfınder, Vıkınlerın kaldığı yerden Mars hakkında bılgıler
ılettı dünyaya.
1997 uzayda başka yaşam
Güneş sıstemınde Dünya dışında bır yaşam olasılığı, Jüpıter’ın 16
uydusundan bırı olan Europa’da olabıleceğı bulundu. Galıleo uzay sondasının gönderdığı
ayrıntılı Europa yüzey görüntülerınde gezegende buz tutmuş bır okyanus gözlemlendı.
Bu da yaşam ıçın gereklı olan suyun varlığını gösterıyordu.
1997 ilk genetik kopyalama
İlk genetık kopyalama gerçekleştırıldı.
Bır grup İskoç bılım adamı fıubat ayında ergen bır
memelının genetık kopyasını yarattıklarını duyurdular.
Bu, genetık alanındakı bırçok uzmanın gerçekleştırılmesıne olanaksız gözüyle
baktığı bır ışlemdı. Dolly adlı koyunun kopyalanmasının başarıyla sonuçlandığının
duyurulması beraberınde yenı tartışmaları da getırdı. Bunların en başta gelenı de
kopyalamanın ahlakı yanıydı. Bu teknıkle ınsan kopyalamanın zararları üzerınde
duruldu ve bunun yalnızca tarımsal ve tıbbı amaçlarla kullanılması gerektığı vurgulandı.
1999 uzayda volkan patlaması
Galıleo uzay aracı Jüpıter’ın uydusu ıo’da bır volkan patlaması
görüntüledı. Güneş sıstemınde görülen en büyük volkan olduğu belırtılen dev
volkan, 1,5 km yükseklığınde lav püskürtüyordu.
|
EDİSON
Bini aşkın buluş yapan, bu arada elektrik ampulünü fonografi ve film gösterme makinelerini geliştiren Amerikalı mucit.
Yedi yaşındayken ailesi ile birlikte Michigan’daki Port Huron’a yerleşen Edison ilk öğretimine burada başladıysa da yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Bundan sonraki üç yıl boyunca özel öğretmenlerle eğitildi.
İlk Deneyleri Ve Buluşları:
Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi ve bu arada evlerinin kilerinde bir kimya laboratuvarı kurdu. Özellikle kimya deneylerine ve Volta kaplarından elektrik akımı elde etmeyi yönelik araştırmalara ilgi duydu; bir süre sonra kendi başına bir telgraf aygıtı yaptı ve Mors alfabesini öğrendi. O günlerde geçirdiği bir hastalık nedeniyle kulakları ağır işitmeye başladı.
1878’de William Wallace’ın yaptığı 500 mum gücündeki ark lambasından etkilenen Edison , bundan daha güvenli olan ve daha ucuz bir yötemle çalışan yeni bir elektrik lambasını geliştirme çalışmasına girişti. Bu amaçla açtığı bir kampanyanın yardımıyla önde gelen işadamlarının parasal desteğini sağladı ve Edison Electric Light Company’yi kurdu. Oksijenle yanan elektrik arkı yerine, havası boşaltılmış bir ortamda ışık yayan ve düşük akımla çalışan bir ampul yapmayı tasarlıyordu. Bu amaçla, 14ay boyunca filaman olarak kullanabileceği bir metal tel yapmaya uğraştı .Sonunda 21 Ekim 1879’da, özel, yüksek gerilimli elektrik üreteçlerinden elde ettiği akımla çalışan, karbon filamanlı elektrik ampulünü halka tanıttı.
Sonraki yıllarında Edison, burada laboratuvarının 10 katı kadar bir laboratuvar açtı.
İki kez evlenen Edison’un 6 çocuğu oldu. Yaşamının sonuna kadar yeni buluşlar yapmaya devam etti.Geriye çığır açıcı buluşlarını yanı sıra, gözlemleriyle dolu 3.400 not defteri bıraktı.
Amaç:Ampulden yararlanarak bir tost makinesi yapıp ışık enerjisinin ısı enerjisine dönüştüğünü görebilmek.
Araçlar:
İletken tel
İçi derin olan bir kutu
4 ampul
4 duy
1 priz
1 dilim ekmek
Mukavva
Yapılışı:
Mukavvayı kutunun içine tam girecek şekilde kesip ampulün tırtıklı yerinin girebileceği şekilde mukavvayı delin. Sonra ampullerin o deliklerin içine doğru koyup duyları iletken tellere bağlayın. Arkasından duyları ampullere koyup kutunun aşağısından küçük bir delik açın ve oradan duya bağlanmış iletken telleri kutuya açılmış delikten sokun ve telleri prize bağlayın. Sonra prizi fişe sokun ve ekmeği ampullaerin arasına koyun. Yaklaşık bir dakika sonra prizden çekin ve ekmeğin kızardığını görebilirsiniz.
Galileo Galilei
Adı 17. yüzyıl bilimsel devrimi ile birlikte anılan en önemli bilim adamlarından birisi olan Galileo (1564-1642), fizik, matematik ve astronomi gibi konularda çığır açan çalışmalar yapmış ve ilgisi daha çok hareket üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu alandaki çalışmalarının sonucunda klasik mekaniğin temellerini kurmuş, Güneş merkezli astronomi sisteminin fiziğini geliştirmiştir.
Aristoteles'e göre her hareket, onu hareket ettiren bir kuvvet sonucu meydana gelirdi; cisim, bu kuvvet kendisini hareket ettirdiği sürece hareket ederdi.
Galilei, günlük gözlemlere uyan bu Aristotelesçi yaklaşımı eylemsizlik prensibi ile yıkmıştır. Eylemsizlik prensibine göre, kendi haline bırakılan cisim, herhangi bir kuvvet etkisinde kalmadığı sürece, durumunu korur, yani hareket halinde ise hareketine, sükûnet halinde ise sükûnetine devam eder.
Galilei'nin üstü kapalı olarak ifade ettiği, Newton'un ise formüle ettiği bu prensip ile yeni bir hareket kavramı ileri sürülmüş oldu. Buna göre hareket, cisimde bir değişiklik yapmaz; hareket bir durumdur, bir noktadan başka bir noktaya geometrik bir geçiştir; durma da harekete karşıt başka bir durumdur. Durma için kuvvet uygulanması gerekmiyorsa, hareket için de kuvvet uygulanması gerekmez; hareketin hızının değişmesi için ise kuvvet gerekir. Eylemsizlik, içinde bulunduğumuz Dünya'da gözlemlenemez; ancak ideal koşullar altında böyle bir durum meydana getirilebilir.
Zaten Galilei'nin deneyleri de düşünce deneyleri idi. Galilei için gerçek dünya, matematik bağıntıların dünyası, Platon'un deyimi ile idealar dünyası idi. İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak için, idealar dünyasından bakmak gerekliydi. Mükemmel yuvarlaklıktaki toplar, sürtünmesiz düzlemler üzerindeki hareketlerini, yalnızca idealar dünyasında sonsuza dek sürdürürlerdi. Doğa, geometrik harflerle (eğrilerle, dairelerle, üçgenlerle) yazılmış bir kitap gibiydi; doğayı anlamak için bu dili bilmek gerekiyordu.
Hareket, cisimde bir değişiklik meydana getirmediğine göre, cisim aynı anda birden fazla harekete sahip olabilir. Bu hareketler birbirini engellemez ve birleşerek tek bir yörünge izler. Buradan, fırlatılan bir merminin, düzgün doğrusal hareket ile serbest düşme hareketinin bileşkesi olan parabol biçiminde bir yörünge izlediğini göstermiştir.
Galileo'nun hareket konusunda çözüm getirdiği bir diğer konu da serbest düşme hareketi ile ilgilidir. Düşen bütün cisimlerin aynı ivmeye sahip olduğunu göstererek, serbest düşmenin sabit ivmeli bir hareket olduğunu saptamış ve serbest düşmede alınan yolun zamanın karesiyle orantılı olduğunu (S=1/2 gt2) göstermiştir.
Sonuç olarak, Galilei'nin mekanik konusunu matematikselleştirmeyi başardığı söylenebilir. Düzgün ve sabit ivmeli hareketleri tanımlamış ve matematiksel formüllerini vermiştir. Modern hareket kavramını Galilei'ye borçluyuz.
Galilei, teleskopu astronomik amaçla kullanan ilk bilim adamıdır. 1609 yılında yaptığı bir teleskopla önemli gözlemler yapmış ve bu gözlemleri Yıldız Habercisi (Siderius Nuntius) adlı kitabında vermiştir. Onun astronomide yaptığı gözlemler, Güneş merkezli sistemi desteklediği, Aristoteles Fiziği'nin geçerli olmadığını kanıtladığı için oldukça önemlidir.
En önemli gözlemleri Ay ve Güneş gözlemleridir. Ay'da kraterlerin, dağların ve vadilerin olduğunu görmüş ve bunun Ay ile Yer'in aynı maddelerden yapıldığının kanıtı olduğunu söylemiştir. Güneş'i gözlemlemiş ve Güneş üzerinde bulunan gölgelerin Güneş'in üzerinde yer alan lekeler olduğunu kanıtlamıştır.
O zamanlarda, Güneş üzerinde görünen lekelere ilişkin iki açıklama bulunmaktaydı. Bunlardan birincisine göre, bu leke, Merkür'ün Güneş'in önünden geçerken oluşan gölgesiydi. Ancak Galilei, bunun olanaksız olduğunu söyler. Çünkü Merkür'ün Güneş'in önünden geçişi yaklaşık 7 saat sürmektedir, ancak bu lekeler, 7 saatten çok daha fazla Güneş'in üzerinde yer almaktaydılar.
İkinci açıklamaya göre, bu lekeler, Güneş ve Yer arasında bulunan küçük gökcisimlerine aittir. Oysa, bu lekelerin Güneş üzerinde hep aynı yerde bulunduklarını tespit etmiştir. Eğer bu lekeler, küçük cisimlerin gölgeleri olsalardı, gözlem yerine bağlı olarak, Güneş üzerinde farklı konumlarda olmalıydılar.
Galilei, Orion kümesini gözlemlemiş ve daha önce bulut olduğu varsayılan bu kümenin gerçekte yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur. Yine Samanyolu'nun yıldızlardan oluştuğunu tespit etmiştir. Jüpiter'i gözlemlemiş ve Jüpiter'in çevresinde dolanan dört yıldız belirlemiştir. Bunların Jüpiter'in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter'le birlikte uydularını, "adeta minyatür bir Güneş Sistemi" olarak tasvir etmiştir.
Satürn'ün halkasını gözlemlemiş ancak teleskopu güçlü olmadığı için gezegenin halkasını iki yapışık parça olarak görmüş ve bunları uydu zannetmiştir. Gezegenin periyodik özelliğinden dolayı halka, bir müddet sonra kaybolmuş ve bu parçaları göremeyen Galilei bu olaya çok şaşırmıştır. Onun bu şaşkınlığı sonrasında yazdığı cümleler ilginçtir: "Galiba Satürn onları yedi."
Galilei ayrıca Venüs'ü gözlemlemiş ve Venüs'ün safhaları olduğunu tespit etmiştir. Bu gözlem, Copernicus'un ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi. Batlamyus Sistemi'nde Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilâl şeklinde görülmeliydi. Oysa gözlemler, Venüs'ün bazen çok yakın bazen de çok uzakta olduğunu göstermekteydi. Ayrıca Venüs, sadece hilâl olarak değil, değişik hallerde de görünmekteydi. Bu ise ancak Copernicus Sistemi ile açıklanabilirdi. Bu da Güneş Merkezli Sistem'i doğruluyordu
Newton
Galile öldü; Newton doğdu. Bu iki dehanın aralarında ortalama bir yaşam süresi var; ama onlar arasında bu raslantının ötesinde bağlantılar vardır. Her şeyden önce Newton’un kendi çalışmalarına Galileo’nun bıraktığı noktadan başladığını, yani bu ikisinin arasında bir geçiş aşaması oluşturan üçüncü bir kişinin bulunmadığını biliyoruz.
Newton, dünyaya yaklaşık olarak iki ya da üçyüz yılda bir geldiğini söyleyebileceğimiz ender görülen türde bir bilim adamıdır. Üstelik bu özelliği yaşamının çok erken bir aşamasında kendini belli etmiştir. Son zamanlarda fizik çevrelerinde Newton’un başarısının gereğinden fazla abartılmış olduğunu düşünme yolunda bir eğilim ortaya çıkmıştır.
Çağdaş fizikçilerin büyük bir bölümü bugün Newton’un buluşlarının gerçekte sanıldığı kadar büyük bir önem taşımadığını, fizik alanında Newton’a gelene dek erişilmiş olan düzey gözönüne alındığında Newton olmasa da çağdaşlarından herhangi birinin bu buluşları gerçekleştirmiş olacağını ileri sürmektedirler.
Buna karşılık Newton’u, çağdaşlarından ayıran bir özellik O'nun yanıtlara çok kısa bir süre içinde erişmiş olmasıdır (Her ne kadar bunu açıklaması için aradan yirmi yıl geçmesi gerektiyse de yanıtların hemen hemen tümünü daha 21 yaşındayken biliyordu).
Copernicus, Kepler ve özellikle Gallileo’nun, bilimin henüz varlığını sürdürebilme yolunda savaş vermek zorunda olduğu bir çağda yaşamış olmalarına karşılık, Newton bu savaşın artık kazınılmış bulunduğu bir dünyaya gelmişti ve bu yüzden de kendisinden öncekilere kıyasla daha şanslıydı.
Diğer yandan bazı yönlerden olumsuz olarak tanımlanabilecek bir kişiliğe sahip olduğu da söylenebilir. Örneğin kuruluşundan bu yana Kraliyet Bilim Derneği’nden istifa eden çok az sayıdaki bilim adamından biri olan Newton’un bunu yapmasının nedeni diğer üyelerin kimi zaman onun görüşlerine katılmaması ve hatta bunların aksini ileri sürmeye kalkışmalarıydı (Buna karşılık yaşamının daha sonraki bir evresinde "yuvaya dönmeye" razı edilmiş ve son yirmi beş yılını derneğin başkanı olarak geçirmiştir.
Newton, çalışmalarını kimsenin yardımına başvurmaksızın tek başına yürütmeyi seçen bilim adamlarından biriydi. Buluşlarının en önemlilerini Londra’da veba salgınının başgöstermesi üzerine 1665 yılında buradan kaçarak sığındığı doğum yeri olan Lincolnshire’daki Woolsthorpe Kasabası'nda kaldığı süre içinde gerçekleştirmişti.
Küçük bir çiftçi olan babası kendi doğmunudan kısa bir süre önce ölmüş olduğu için Woollsthorpe’da ve daha sonra girdiği Cambridge Üniversitesi’ndeki tüm harcamalarını amcası karşılamıştı.
Cambridge’deki öğrenciliği boyunca önemli sayılabilecek bir başarı elde etmediyse de tanınmış bir matematikçi olan Profesör Barrow ile yakın bir dostluk kurmuş ve bunun etkisiyle matematiğe yönelmişti.
Newton’un gençlik yıllarına rastlayan 17. yüzyıl başları, matematik bilimin son biçimi almaya başladığı dönemdi. Bugün de kullanmakta olduğumuz matemaiksel simgeler, diferansiyel hesabın ilk aşamaları, matematiksel dizilere ilişkin hesaplar, Descartes'in bulduğu koordinatlar geometrisi ve diğer temel geometrik kavramlar bu dönemde ortaya çıkmıştı.
Uygulama yönünden bunlardan daha da önemlisi sıradan çarpım işleminin yanısıra trigonometriye de büyük ölçüde hizmet eden logaritmaların bulunmuş olmasıydı. Bu gelişmeyi, çağımızda bilgisayarın ortaya çıkmasına benzetebiliriz, çünkü bu sayede astronomi hesaplarının çok daha kolay biçimde ve kısa sürede yapılabilmesi olanağı doğmuştu.
Bugün Newton'un sorularını inceleyecek olursak, bilmediklerinin de bildikleri kadar önemli olduğunu hemen görürüz. Newton'un zihninin nasıl çalıştığını ve bunun kendisini nereye götürdüğünü anlamak için buraya Opticks'in sorularından bazılarına yer vermek gerekiyor:
-
Işıkla ilgili bir soruyla başlıyor Newton:
-
Yolu üzerinde bulunan cisimler, ışığı etkileyerek ışınların eğrilmesine neden olmazlar mı?
-
Birbirinden farklı biçimde kırılan ışınların esnekliği de farklı değil midir?
-
Cisimlerin kenarlarından ve yanlarından geçen ışınlar, bir yılanbalığının hareketlerini andırır biçimde öne ve arkaya doğru birkaç kez kıvrılmazlar mı?"
-
Işık ve yolu üzerinde bulunan cisimler karşılıklı olarak birbirlerini etklemezler mi?
-
Cisimlerin ışığı kırması ve yansıtması gibi ışık da onların ısınmasını ve bu yolla bir tür titreşim yapmalarını sağlamaz mı? Ve bu titreşim ısı dedeğimiz şey değil midir?"
-
Siyah renkli cisimler, diğerlerine kıyasla ışığın ısısını daha fazla soğurmaz mı? Ve bunun nedeni bu cisimlere çarpan ışınların geri yansıtılmayıp tam tersine içeri sızması ve sonunda yok olana dek içerde yansımayı ve dağılmayı sürdürmeleri değil midir?
-
Işık ile kükürt içeren maddeler arasındaki etkileşimin çok güçlü oluşundan dolayı bu maddeler, diğerlerine kıyasla daha çabuk ateş almazlar ve daha şiddetli biçimde yanmazlar mı?"
Bunu izleyen sorularda ışık yayımının çeşitli biçimleri ele alınmaktadır. O zamanlar insanlar, doğal olarak hala ateşin özelilklerini araştırmaktaydılar; ama ilerde bu konuya ilişkin soruları yanıtlayacak olan kimya bilimi, fiziği oldukça geriden izliyordu.
Ateş ve ısı konularıyla ilgilenenler arasında kimi zaman beklenmedik isimlere raslayabilirsiniz. Örneğin ünlü Fransız yazarı Voltaire, çeşitli cisimleri büyük bir dikkatle ısıtıp tartarak bunların ısılarının soğuk ya da sıcak oluşlarına göre değişmediğini ve dolaysıyla da ısının cisimlerin içinde oluşan bir tür madde olmadığını saptamış ve bu konuda uzun bir makale yazmıştı.
Newton’un çalışmalarının ışık ve ısı etkileşimiyle ilgili bir yanı da şu soruda ifade edilmektedir: Büyük, katı ve sabit cisimler sıcaklıklarını en uzun süre koruyanlar değil midir ve sıcaklığı belli bir derecenin üzerine çıkarıldığı zaman böyle bir cisim bu yüksek sıcaklığın kendi içinde yansıması ve dağılması nedeniyle ışık yaymaya başlayıp, böylece daha da çok ısınmaz ve sıcaklığı güneyinki gibi olana kadar da ısınmayı sürdürmez mi?
Newton burada, maddelerin belli bir dereceye kadar ısıtılması durumunda ışık yaymaya başlayacaklarını ve bu noktadan sonra kendi kendilerini otomatik olarak ısıtmayı sürdüreceklerini anlatmaktadır. Bundan sonra ışığın ağtabaka üzerindeki etkilerine değinen ve böylelikle fizyolojik optik alanına giren Newton’un sorularını şöyle sürdürdüğünü görüyoruz:
"Seslerin uyumu ya da uyumsuzluğunun havadaki titreşimlerin özelliklerinden kaynaklanması gibi renklerin gösterdiği uyum ya da uyumsuzluklar da buna benzer biçimde optik sinirler tarafından beyine iletilen titreşimlerin niteliğine bağlı değil midir?"
Aslında bu görüş çoğu kimseye akla yakın gelmiş olacak ki bu yönde çeşitli araştırmaların yapıldığını biliyoruz; ama sonunda bunun doğru olmadığı ortaya çıkacaktı. Bundan sonra Dalga Kuramı'nı ele alan Newton, ışığın çeşitli ortamlardaki yolculuğuna ilişkin düşüncelerini şu soruda dile getirmektedir:
"Işığın kırınımı, eter ortamının farklı yerindeki farklı yoğunlukların sonucu değil midir ve ışık her zaman bu ortamın daha yoğun bölümlerinden geri dönmez mi? Su, cam, kristal, değerli taşlar ve buna benzer diğer maddelerin içindeki eter havanın ve diğer maddelerin olmadığı geniş boşluklarda daha yoğun olarak bulunmaz mı?"
Burada Newton, ışığın maddenin değil, eterin yokluğundan etkilendiğini ve maddenin içinde bulunan eterin boşluğu dolduran eter kadar yoğun olmadığını, buna bağlı olarak da ışığın katı ortamlarda daha hızlı hareket ettiğini ileri sürmektedir. 19. yüzyılda ışığın su ve katı maddeler içinde eriştiği hızların saptanması ile bu soru da yanıtlanmıştır.
Newton, Opticks’de kas hareketlerinin özellikleri üzerinde de durmaktadır (Aslına bakılırsa fizik ve biyofizik alanlarına girip de şu ya da bu biçimde Newton’un eserlerinde ele alınmayan bir konu bulmak neredeyse olanaksızdır). Örneğin maddelerin birbirini tutma ya da birbirine yapışma eğilimine değinen Newton, bu konuda şöyle der:
Herhangi bir maddenin çeşitli bölümlerinin yapışma, sürtünme ya da aşınmasından doğan direnç, maddenin daha küçük parçalara bölünmesiyle zayıflatılabilir.. Diğer yandan bu direncinin "vis inertiae" den kaynaklanan bölümü, maddenin yoğunluğu ile oratılı olduğundan bu yoğunluğun azaltılması dışında herhangi bir yolla zayıflatılması söz konusu değildir.
Bu garip ama gerçek olgunun nedeni, çok yüksek yönsel hızlardaki hareketlerle bağlantılı olarak ancak son zamanlarda anlaşılabilmiştir. Herhangi bir hareketin yönsel hızı çok yüksek değilse gösterdiği davranış ortamın özellikleri (Young modulus’u ya da diğer bir özellik) tarafından belirlenir. Buna karşılık yüksek yönsel hızlarda belirleyici etken yoığunluktur.
Örneğin çok güçlü bir patlamanın yol açtığı yüksek hızdaki bir şok dalgasının içerdiği ince ve gevşek durumdaki tozun hareketi, önüne çıkan kağıt mendil kadar ince bir engel tarafından 90 derecelik bir açıyla yolundan saptırılabilir.
Soruları kimya ile bağlantılı olarak sürdüren Newton, en sonunda atomun tanımlanması sorununa gelmektedir: Cisimlerin en küçük parçalarının sahip oldukları ve onların davranışlarını yöneten bir takım özellikler yok mudur?
Bütün bunları gözönüne aldığım zaman bana öyle geliyor ki Tanrı başlangıçta maddeyi bölünemez, katı ve hareketli parçacıklardan yaratmıştır ve yaratılışın ilk aşamasında ortaya çıkan bu parçacıklar daha sonra onlardan oluşan tüm cisimlere kıyasla o denli daha çok katıdır ki onlar gibi aşınmaları ya da parçalanmaları sonsuza dek olanaksızdır.
Parçacıklar kendileri değişebilselerdi Dünya yüzündeki her şeyin doğası ya da sahip oldukları özelliklerin de aynı biçimde değişmesi gerekirdi. Bu durumda parçacıklardan oluşan her şey gibi su ve toprak da başlangıçtaki özelliklerini koruyamazlardı.
Doğanın değişmez ve sonsuz olması için de maddesel varlıklarda meydana gelebilecek değişmeler ancak bu parçacıkların farklı biçimlerde birbirlerinden ayrılmaları, hareket etmeleri ve tekrar biraraya gelmeleri ile sınırlanmıştır.
Parçacıklardan oluşan cisimler de böylelikle parçacıkların kendilerinin bölünmesiyle değil, birbirleriyle temas halinde oldukları noktalarda birbirlerinden koparak ayrılmaları ile böünürler.
Newton’un bu sözleri Gassendi’nin atom tanımlaması ile neredeyse aynıdır ve bundan 2.000 yıl önce Democritos’un bu konuda söylediklerinden de önemli bir fark göstermemektedir.
"Öyle sanıyorum ki parçacıkların bu kuvvetten doğan pasif hareket ilkeleri ile bağlantılı bir vis inertiae’si bulunmasının yanısıra hareketleri de yerçekimi, maddelerde çürüme ve fermantasyonu sağlayan etkenler ve cisimlerin birbirine yapışması gibi aktif ilkelerden kaynaklanmaktadır. Kanımca bunlar doğadışı bir takım özellikler olmayıp tam tersine doğanın genel yasalarının ortaya çıkarttığı ilkelerdir ve bunların nedenlerini bilmesek de kanıtlarını doğal olgularla görmekteyiz.
Albert Einstein
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Albert Einstein (14 Mart 1879 - 18 Nisan 1955) , Yahudi asıllı Alman teorik fizikçi.
20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenen Albert Einstein, Görelilik kuramını (diğer adları ile İzafiyet Teorisi ya da Rölativite Kuramı) geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamıştır. Kuramsal fiziğine katkılarından ve fotoelektrik etki olayına getirdiği açıklamadan dolayı 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülmüştür. (Nobel Ödülü'nün ve Nobel Komitesi'nin o zamanki ilkeleri doğrultusunda, bugün en önemli katkısı olarak nitelendirilen Görelilik kuramı fazla kuramsal bulunmuş ve ödülde açıkça söz konusu edilmemiştir.)
Hayatı
Einstein 1879 yılında Güney Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi. Babası küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi; annesi ise, klasik müziğe meraklı, eğitimli bir ev hanımıydı. Konuşmaya geç başlaması ve içine kapanık bir çocuk olması, ailesini tedirginliğe düşürmüşse de, sonraki yıllarda bu korkularının gereksizliği anlaşılacaktı. Giderek meraklı, hayal gücü zengin bir çocuk olarak büyüyordu.
Okulu hiçbir zaman sevemedi. Gerçekten de, genç Einstein’ın ileride ortaya çıkacak dehasının temelleri, kendisinin de sonradan belirttiği gibi, okulda değil başka yerlerde atılmıştı: “Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşında iken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşındayken tanıştığım Öklid geometrisi.Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne kapılmayan bir kimsenin, ileride kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!”
Lise öğrenimini 1894′te İsviçre’de tamamladı ve 1896′da Zürih Politeknik Enstitüsü’ne (ETH) girdi.
Einstein, Sırp asıllı Mileva Maric adlı bir fizik öğrencisi ile evlendi. Mileva, Einstein’nın 1905′te çıkardığı araştırmanın matematik hesaplarında yardımcı olmuştur.
1955′te hayata gözlerini yumana kadar bilim dünyasına çok şey kattı. 1916′da yayımladığı “Genel Görelilik Kuramı“, 1921′de “fotoelektrik etki ve kuramsal fizik" alanında çalışmalarıyla aldığı Nobel Fizik Ödülü, dahinin en önemli başarılarından sadece ikisi ya bilinmeyen dünyası… Bern’de federal patent dairesinde görev aldı. Bu görevden arta kalan zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde düşünme fırsatı buldu. Önce atomun yapısı ve Max Planck’ın kuantum teorisi ile ilgilendi. Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini kurdu ve Avogadro sayısının değerini hesaplayarak teorisini test etti. Kuantum teorisinin önemini ilk anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma enerjisine uyguladı. Bu da onun, ışık tanecikleri veya fotonlar hipotezini kurmasını ve fotoelektrik olayını açıklayabilmesini sağladı.
1905 yılında “Annalen der Physik” dergisinde bu çalışmalarını açıklayan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı daha çıktı ve bu yazıda görecelik teorisinin temelini attı. Teorileri sert tartışmalara yol açtı. 1909′da Zürih Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu. Prag’da bir yıl kaldıktan sonra, Zürih Politeknik Enstitüsü’nde profesör oldu. 1913′de Berlin Kaiser-Wilhelm Enstitüsü’nde ders verdi ve Prusya Bilimler akademisine üye seçildi. Bir bilim adamı olarak 1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldı. İlk eşinden Hans ve Eduard isminde iki erkek çocuk sahibi olan bilim adamını 1914 yılında eşi terk etti. 1. Dünya Savaşı nedeniyle yiyecek kıtlığı sırasında mide ağrıları çeken bilim adamına kuzeni Elsa bakmış ve ikinci defa kuzeni Elsa ile evlenmiştir.
Birçok özlü inceleme yazısı yayımladı ve bunlarda teorilerini geliştirdi. 1921′de Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı.
Yabancı ülkelere birçok gezi yapmakla birlikte 1933′e kadar Berlin’de yaşadı. Almanya’da yönetime gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) rejimin ırkçı tutumu dolayısıyla, pek çok Musevi asıllı bilim adamı gibi o da Almanya’dan ayrıldı.
Einstein, İsrail'li diplomat ve politikacı Abba Eban'la birlikte.
Paris’te College de France’ta ders verdi; burdan Belçika’ya oradan da İngiltere’ye geçti. Son olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Princeton Üniversitesi kampüsünde etkinlik gösteren Institute for Advanced Study’de (İleri Araştırma Enstitüsü) profesör oldu. 1940 yılında Amerikan yurttaşlığına geçti.
Küçük oğlu Eduard akıl hastalığı nedeni ile Zürih yakınlarında bir bakım evinde hayatını geçirmiş; büyük oğlu Hans, babası ve annesinin karşılaştığı Zürih Polytecnic’te mühendislik okumuş ve daha sonra University of California, Berkley’de profesörlük yapmıştır. 1955′de Princeton’da ölmüştür; oğlu Hans yanında bulunmuştur.
Üvey kızı Margot Einstein, bilim adamının kişisel mektuplarını özenle herkesten saklamış ve kendisinin ölümunden 20 yıl sonra daha saklı kalmasını vasiyet etmisti. Günümüzde Princeton Üniversitesi tarafından basılan bu mektuplar bilim adamının gizli kalmış özel yaşamı hakkında ilginç bilgiler sunmaktaydı.
Buluşları
Einstein'ın gazetecilere dil çıkarması
Einstein'ın fizik alanındaki çalışmaları modern bilimi büyük ölçüde etkiledi.
Bu teori üç bölüme ayrılır:
- Newton mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu öne süren Özel Görelilik (1905);
- Eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren Genel Görelilik (1916);
- Elektro-manyetizma ve yerçekimini aynı alanda birleştiren daha geniş kapsamlı teori denemeleri.
İlk iki teorinin geçerliliği atom fiziği ve astronomi alanında yapılan deneylerle çok başarılı bir biçimde sınanmıştır; çağdaş fiziğin temel taşları arasında yer alırlar. Einstein atom ile ilgili olarak: "Ben atomu iyi bir şey için keşfettim,ama insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar." demiştir. Ayrıca birçok kişinin ilgisini çeken "Neden Sosyalizm?" adlı yazısı Monthly Review adlı aylık dergisinin, ilk sayısının, ilk yazısıdır.
|
|
 |
|
|
|
|
Haydi bismillah...
Crash etmez inşaallah...
Valla çalisiyor maşaallah...
Ulan olmadi fe süphanallah!
At pencereden haydi yallah.
Bilgisayar ruhuna el fatiha!
|
|
|
Seninle biz birbirimizi 180 dereceye tamamlayan üçgen açıları gibiyiz,
Çünkü sen benim aklımı kompleks sayılar gibi yaptın,
Seni düzgün hızlanan hareketle seviyorum,
Eğer kalbimin bileşkesini alırsan, tanjantı sen, kotanjantı sen
Sen ve ben yalnız bir molüz.
Senin o güzel DNA'n kalbimin çizgili kaslarını gıdıkladı,
Haydi! Bana oogenez hücreni teslim et!
Zigot meydana getirelim.
Sen ve ben aynı dokuda iki alyuvar gibiyiz,
irisimi sana çevirdiğim anda,
Adrenalin oranım boyumu aştı.
Pandorinam, hipotenüsüm, analitik düzlemim benim,
Seni 16 eş parçaya ayırıp, her birini tek tek sindirim yollarıma gönderirim.
Sen benim için Kanuni'nin hazinelerinden daha değerlisin!
Seni kalorisi düşük bir besin gibi seviyorum.
Akdeniz bölgesinde üretilen besin maddeleri bile sevgim kadar çok değil,
Canım istersen benim entegralimi al, istersen türevimi,
Sana tüm iç organlarım feda olsun.
Biz bir çözeltiyiz,
Sen çözülen, ben de çözücü maddeyim,
Aşkımız aruz vezniyle yazılmış bir edebi eser gibi,
Nasıl da aliterasyon yapılmış kelimeler gibi aynıyız farkında mısın?
Sana olan sevgim bir uçaktan eğik atışla atılmış bir tas gibi, Canim!
Sana verdiğim çift çenekli bitkiyi koku epitellerine götürürken,
Sanki 10 tabanında logaritma bilmem kaç gibi oluyorum.
Ama sonumuz ne olursa olsun,
Seninle ben bir koloni gibi iç içe yaşayacağız !
|
|
Korkma, bu sınıf toptan kalacak
Sınavlarda hep sana yardımcı olacak
Birler, ikiler karnede parlayacak
Onlar senindir hocam, senin eserindir ancak.
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı baba
Kahraman evladına bir gül ne bu öfke bu ceza
Olsun senin uğruna bu canım feda
Haklıdır derslerden kalan öğrenci daima.
Ben ezelden beridir ZAYIF aldım zayıf alırım
Hangi hoca bana beş vermiş şaşarım
Ben her gün zayıflarla yatıp kalkarım
Yırtarım karnemi aileme göstermem atarım
Karnemin tamamını sarmışsa bütün birler
Benim iman dolu hocalarım sonra bana ne derler!
Evdekiler her gün beni kötüleyip üzerler
Bu zayıflar ne deyip üzerime yürürler
Arkadaş! Karneni zayıflara uğratma sakın
Biraz çalış bitsin bu alın yazın
Bundan sonra beş almak senin hakkın
Alışırsın beşlere belki yarın belki yarından da yakın
Aldığın birleri "not" diyerek geçme tanı
Düşün sınıftaki onlarca beş alanı
Sen tembel öğrencisin incitme yazıktır babanı
Verme karneni babana, verseler dünyaları
Kim bu beşlerin uğruna olmaz ki feda
Karneyi sıksan fışkıracak "bir" bir daha
Söylemese, karnemdeki birleri hocalarım babama
Etmese bir dolu karnemden beni herkesin yanında
Ruhumun hocalardan isteği beş almaktır emeli
Değmesin yazılıma hocaların kırmızı kalemi
Bu birler ki karnemin temeli
Ebedi karnemin üstünde benim inlemeli
O zaman annemle babam kırarsa kafamı
Her birimden dolayı yerim çehreme tokatı
Fışkırır sicim gibi gözlerimden göz yaşları
İşte o zaman hapis olurum çıkamam dışarı
Yok ol artık önümden ey şanlı karne
Dönsün artık karnemdeki bütün birler beşe
Yer verme karnede artık birlerle
Hakkındır senin de sevinmek karnede Hakkındır!
|
|
|
 |
|
|
|
|